RAKI İLE MUHABBET..

Share


Salgın hastalık günleriydi. Maskesiz sokağa çıkamıyor, eş dostla bir araya gelemiyorduk. Çilingir soframı kurmuş, yalnız başıma demleniyordum. Bir ara kendi kendime;
“ Ulan virüs, hasret kaldık dost muhabbetine. Şu zıkkım da yalnız içilmiyor ki ” diye söylendim.
O anda bir ses;
“Zıkkım demeyeydin iyiydi” dedi. Korkudan nasıl zıpladımsa, başımı tavana toslayıp, sırtüstü yere yapıştım. Bu ses de neyin nesiydi; çünkü evde yalnızdım. Yattığım yerden;
“ Se.. Sende kimsin? ” diye korkuyla kekeledim. Aynı ses;
“ Benim ben, Rakı. Hadi gel, otur. Mademki yalnızlık canına tak etti, bu akşam sana eşlik edeyim ” dedi. Kabama bir çimdik attım,
“ Tövbe estağfurullah, daha bir kadeh içtim, kafam yerinde, şaka mı lan bu.. “ diye geveledim.
“ Otur yahu, dedi. Bu memlekette onca saçmalığa inanıyorsunuz da Rakının konuşmasına mı şaşırıyorsun. Al bir yudum, sakinleş..”
Çaresizce oturdum, ellerim titreyerek bir yudum aldım. Rakı şişesine endişeyle bakıyordum.
Sessizliği yine o bozdu;
“ Eee, anlat bakalım Hasan kardeşim, neden içiyorsun” dedi. Rengim atmış, korkudan titriyordum.
“ Belli bir sebebi yok. Arada böyle birkaç kadeh içerim ” dedim. Biraz toparlanmıştım. Sohbeti devam ettirmesek ayıp olacak.
“ Rakı Efendi, dedim, şu an yaşadıklarım çok garip. Ama bilesin ki seni severek içiyorum, evet ilk kadehin acıdır ama sonrası bal gibi tatlanır. Ama sevmeyenin de çok, bilesin. “
“ Bana Rakı Efendi deme, samimi olalım. Hem benim erkek olduğumu nereden çıkarıyorsun. Benim cinsiyetim yok. En çok erkeklerin masasını, muhabbetini meşgul ettiğime göre olsa olsa kadın olurdum herhalde. Evet, sevenim de var sevmeyenimde. Benden iki kadeh içen biri “Noolacak ulan bu memleketin hali “ deyip, düzeni sorgulamaya başlıyor. Yani ben içenin muhalif damarlarına basıyorum. Muhalifi kim sever ki..“
“ Mademki dile geldin, biraz kendini anlatsana “ dedim.
“ Ben Rakı adı altında şişelenmiş, kendine has tadı, kokusu olan bir içkiyim. Beni içmenin bir adabı vardır. Bir defa yalnız içmeyeceksin. Mezesi olacak; kavun, beyaz peynir şart. Dost sohbeti olacak, şarkı türkü eşlik edecek. Benim olduğum sofraya niye çilingir demişler, önce kalpleri açarım, sonra sohbetleri.. Yani ben insanları bir masa etrafında birleştiririm. Herkes eşittir, onun için benim olduğum yerde demokrasi vardır.”
“ Rakıcığım, demokrasi dedin de sen kaç iktidar görmüşsündür. Neler yaşadın kim bilir “ dedim.
“ Hayatım boyunca çok iktidar gördüm. Sağcısı, solcusu, dincisi.. Hemen hepsinin ortak bir yanı vardır; başları sıkıştığında ekmeğe, tüpgaza, birde bana zam yaparlar. Ekonomiyi düzeltmek için bizim yakamıza yapışırlar. Sanki bu durumun sorumlusu bizlermişiz gibi. Tüpgazı, ekmeği anlarım halkın zorunlu ihtiyacı. Ya ben, benden ne isterler anlamıyorum. Benim için hem “içmek haram” derler, hem de en yüksek vergiyi benden kazanırlar. Ne yaman bir çelişki.”
“ Senin için, şişede durduğu gibi durmaz, diyorlar. “
“Ah be Hasanım, ben ne içiciler gördüm. Bu memlekette devletin ufaladığı, patronun aşağıladığı, amirin fırçaladığı herkes içine atıyor. Benden iki yudum içtiklerinde ruhlarının düğümleri çözülüyor, iç hapishanelerinin kapısı aralanıyor, içlerinde ne varsa koy veriyorlar. Gerçek duygularını, düşüncelerini, hayallerini ortaya çıkarmış oluyorum. Beni içene bir cesaret geliyor ki sorma. Bir kadeh içen farenin bile “ o kedi buraya gelecek!.. “ diye efelendiği rivayet olunur. “
Biten kadehimi tazeledim;
“Rakıcığım ben sek içemiyorum, sana biraz su katabilir miyim? Biraz da buz atsam üşümezsin değil mi? “ dedim.
“Hasanım gönlüne göre takıl, dedi. Parasını verdin, istediğin gibi kullanabilirsin..”
“ Senin sahteni yapıyorlar. Onlarca insan senin uğruna can veriyor, haberin var mı? “ diye sordum.
“Bak sen de beni suçlar gibisin. Devlet façayı düzeltmek, dinen haram deyip halkın içmesine engel olmak gibi sebeplerden bana zam üstüne zam yapıyor. Bir damlam gram altın değerinde. Fiyatımın yüzde sekseni vergiymiş. Sevenlerim beni alamayınca yanlış yollara sapıyorsa benim suçum ne.“
“ Bir milli içki muhabbetidir gidiyor. Kimi milli içkimiz ayrandır, kimi rakıdır diyor, sen ne dersin? “
“ Biz ayranla yakın dostuz. Misal kebabın, dürümün yanında dostum ayran iyi gider. Benim yerimse başkadır.. Ayranı bilmem ama ben milli içki değilim. Eskiden Tekel adı altında devletin yani halkın malıydım. Devlet beni 2 liraya özel sektöre peşkeş çekti. Özel de beni allayıp, pullayıp 10 liraya ecnebiye sattı. Yani devlet 8 lira zarar etti. Olan vatandaşa oldu. Ben artık ecnebi malıyım. Gerçi memlekette milli diye bir şey kalmadı ya..“
“ Trafik kazası, şiddet olayları vb. olumsuzlukların sebebi sayılıyorsun. Buna ne diyeceksin? “
“ Bana kalsa eşine, çoluk çocuğuna eziyet edenin, onların rızkını bana yatıranın, alkollü araç kullananın semtine bile uğramam. Ama neylersin, parayı bastıran köle gibi alıyor bizi.”
“ Müşteri yelpazen bayağı geniş ” dedim.
“ Öyledir, onlara niyetlerine göre etki ediyorum. Düşün, şaire ilham veriyorum şiir yazıyor, utangaç aşığa cesaret veriyorum sevdiğine açılıyor, bir başkası da beni içip sokakta nara atıyor. Neyse Hasanım, beni içen cehenneme gidermiş diyorlar, sen korkmuyor musun? ”
“ Rakıcığım, dedim, Can Yücel, Aziz Nesin, Neyzen Tevfik, Cemal Süreya, Orhan Veli, Tuncel Kurtiz daha niceleri, hepsi seni içermiş. Eğer bunlar cehennemdeyse, bana da yer ayırsınlar. Aslanlar gibi içer, koşa koşa yanlarına giderim. “
Laf aramızda şu bizim Rakı şiir gibi konuşuyordu, belli ki şairlerin, sanatçıların masalarında epey takılmış, sohbetlerine kulak kabartmıştı.
“ Bu arada onlarca lakabın var; aslan sütü, yetmişlik, otuzbeşlik, yolluk, dem, mazot, – ab -ı hayat, barut, cin suyu, zıkkım.. Ayrıca seni sosyal medyada sıkça görüyoruz ” dedim.
“Evet, birilerinin gözünde beni içmek erkekliğin ispatıymış gibi, elde kadeh ergen pozları veriyorlar. Zaten fiyatım ateş pahası. Alanı var, alamayanı var, göstere göstere içmek ayıptır yahu.“
Bardakta son bir yudum kalmıştı. Ona;
“Seni yudum yudum içtim, sohbetime eşlik ettin, derdimi paylaştın. Sen tükenirken ben değiştim, bir güzel oldum.. Benim için gerçek bir dostsun. Var mı bir emrin? ” dedim.
“Estağfurullah, ricam olur, dedi. Yazar – çizer olduğunu söylüyorsun, gecenin sonunda bugünü yazarsan sevinirim. Bir de türkü söylersen.. ” dedi. Yazacağıma söz verdim, birlikte Karacaoğlan’dan türkü söyledik; “Gurbette ömrüm geçecek / Bir daracık yerimde yok / Oturup derdim dökecek / Bir vefalı yârim de yok..”
Son yudumu da içtim. Gerçek bir dostla vedalaşır gibi (maske-mesafe korkusu olmaksızın) sarılıp şişeyi öptüm. Aldım kâğıdı kalemi, başladım yazmaya. İşte bu öykü çıktı ortaya..

Hasan Aksoy

Leave A Reply