Yedek Anahtar..

Share

Cevdet saatlerdir yatakta dönüp duruyor, gözüne uyku girmiyordu. Emeklilik tazminatına eklediği banka kredisiyle, yıllardır hayalini kurduğu şeyi nihayet gerçekleştirmişti; o artık bir ev sahibiydi. Gerçi on yıl boyunca kredi ödeyecekti ama olsun, keyfine diyecek yoktu. Ertesi gün taşınıyordu, heyecanı bundandı.

“ Ömrüm kiralarda geçti ” diye söylendi. Kiracılık serüveni tekrar tekrar geçiyordu gözünün önünden. İlkokulu köyde okumuş, sonrası için ilçede ki okula gitmesi gerekmişti. Ortaokul, lise.. Kiracılık hayatı da böylece başlamıştı. Ebesi ve kardeşiyle birlikte altı yıl, altı ayrı evde kiracı olmuşlardı. İlçe sakinleri ahırı, samanlığı sıva, badana yapıyor kendisi gibi köylerden gelen öğrencilere ev diye kiralıyordu. Sonra üniversite, daha sonra iş, aş için İstanbul.. Bekarlık yılları.. Bunca yıllık hayatı hep kiralık evlerde geçmişti..

“ Bugüne kadar 35 evde kiracı olarak oturmuşuz “ diye mırıldandı. Gecekonduda da oturmuştu, apartman dairesinde de.. Zor şeydi kiracı olmak. Ev sahiplerinin çoğu anlayışsız, hatta vicdansız oluyordu. Oysa onların da birçoğu vaktiyle kiralarda sürünmüştü. Kimi kiracı seçer, kimi bekara ev vermez, kimi her yıl kirayı katlar.. Aylık kazanç belgesini isteyen ev sahibi bile olmuştu. Bir defasında “bekâra ev vermem“ diyen ev sahibini ikna etmek için bir arkadaşının yüzüğünü ödünç almıştı Cevdet. Ona parmağında ki yüzüğü gösterip “ sözlüyüm, yakında evleneceğiz “ demiş evi öyle kiralayabilmişti.
Yalnız ev sahiplerinin değil, kiracıların da iyisi, kötüsü vardı tabi. Kimi kendi eviymişçesine gözü gibi bakar, kimi öylesine hoyrat kullanırdı ki.. Duvarları delik deşik eder, kapı pencereleri kırar, döker, savaş alanına çevirirlerdi. Bu durumda ev sahiplerine de hak vermemek elde değildi.

Hayatı kiralar da geçen Cevdet, yıllarca bir ev sahibi olmanın hayalini kurmuştu. Kuşların bile kendine ait yuvası vardı da kendisinin başını sokacağı, şöyle kafasına göre dayayıp döşeyeceği bir evi olmamıştı. “ Adem babamız ve Havva annemiz elmayla karınlarını doyurduktan sonra yaptıkları ilk şey herhalde başlarını sokacak bir barınak aramak olmuştur “ diye düşünürdü.

Kiracı da olsa oturduğu evlerle güçlü bir bağ kurardı Cevdet. Evleri çimento, demir, tuğla, kumdan oluşan cansız birer varlık gibi görmezdi. Ona göre evlerin de bizler gibi canı, ruhu vardı. Hatta evi icat edenlerin insan bedeninden esinlendiklerini düşünürdü. Pencereler evin gözleri, kapı ağzı, baca burnu, odalar iç organlarıydı. Böyle düşünür evlerle arkadaş, dost olurdu.. Aşık olduğu evler bile olmuştu.. Ona göre evlerin de bizler gibi yoksulu, zengini vardı.. Bir tarafta gecekondular, diğer tarafta apartmanlar, villalar, yalılar.. Yılların yağmuruna, karına, nemine maruz kalmış, sıvası dökülmüş, çatısı kararmış evleri yaşlı insanlara benzetirdi. Onlara şefkatle bakardı. Evler, içinde yaşayan insanların aynası gibiydiler.. Mutlusu vardı, mutsuzu, hüzünlüsü, hoppası.. Bu sebeple taşındığı evler de daha önce ki kiracıları, onların anılarını merak eder, onlarla ilgili fikirler yürütürdü.

Her ev değiştirdiğinde yaşadığı sıkıntıları düşündü Cevdet. Kolay mıydı ev değiştirmek.. Emlakçı, nakliyeci, depozit, peşinat.. Hele taşınmak, yerleşmek dünyanın en zor işiydi.. Bütün eşyaları, çanak çömleği tek tek toplamak.. Yeni eve göre yerleşmek.. Koltuk uymaz, masa sığmaz.. Bunlar bir yana, öyle ki bir dostundan, sevgilisinden ayrılırcasına hüzünlenirdi. Eşyalar yüklendikten sonra boşalmış evi son bir kez dolaşır, kapılara, pencerelere dokunur, sanki anılarını da toplayıp yanında götürmek isterdi. Gözyaşları içinde ayrıldığı evler olmuştu. Bazen daha önce oturduğu evleri özler, arada gidip önlerinden geçerdi. Balkonlara, pencerelere bakar, şimdi kimlerin oturduğunu merak ederdi. Bu evleri yeni kiracılarından kıskandığı bile olurdu.

Evle ilgili ilginç de bir hobisi vardı Cevdet’in. Oturduğu kiralık evlerin kapı, dolap vb. bölümlerinin yedek anahtarlarını biriktiriyordu. Sanatla uğraşan Cevdet, malzeme olarak anahtarları kullandığı bir resim yapıyordu. İşte bu son evin yedek anahtarlarıyla tablosu tamamlanmış olacaktı. (Yukarıda gördüğünüz anahtardan ev tablosu böylece ortaya çıkmıştı..)
Evet, kiracı olmak çok zordu. Eve bir şey yapmak istesen ev sahibi izin vermez. Kendin bir şey yapmak istesen elin evi, içinden gelmez.. Ev sahipleri kiracıyı çıkarmak isterse bahane hazırdır, “ oğlum askerden geliyor, evlenecek.. “ Sahi hiç “ kızım evlenecek, evi boşaltın “ diyen ev sahibine rastlamamıştı. Taşındığında alıştığın komşulardan koparsın, çocuklar arkadaşlarından kopmak istemez.. Bunca yıllık deneyimi şunu göstermişti ki, her apartmanda mutlaka problem çıkaran, huzuru bozan bir komşu olurdu.. Ya apartmanda yapılacak işlere katılmaz, ya kavgacı, ya eşine, çocuğuna kötülük eder.. Acaba kendi evinin olduğu apartmanda nasıl insanlar yaşıyordu.. Bu karışık düşünceler içinde, sabaha karşı uyuyakalmıştı.

Sabahleyin kapının ziliyle uyandı Cevdet; nakliyeciler gelmişti.. Yıllardır çektiği sıkıntılar artık gerilerde kalacak, kiralarda sürünmekten kurtulacaktı.. Eşyalar taşınıp ev boşaldığında, adet edindiği üzere evi dolaştı. Onunla konuşurcasına, “ seninle birlikte tamı tamına 35 evde kiracı olmuşum.. Hepinize minnettarım, bana yuva oldunuz, derdimi çektiniz. Ama hiçbiriniz çocukluğumun toprak damlı, kerpiç duvarlı köy evinin yerini tutmadı. Umarım kendi evimde bu huzuru, mutluluğu yakalarım..”
İçinde yarı sevinç, yarı hüzün, gözünde iki damla yaş.. Ağır adımlarla yeni evinin yolunu tuttu.

Hasan Aksoy

Leave A Reply