Organik Bir Hıyarın Yaşam serüveni (Yol Kenarı Hikâyeleri – İki)

Share

Organik Bir Hıyarın Yaşam serüveni
( Yol Kenarı Hikâyeleri – 2 )
 
Çok kötüsünüz.. Hikayenin başlığını görünce “kim bilir yine hangi kodamana sallayacak..“ dediğinizi duyar gibiyim. Yok, bu hıyar bildiğiniz sade hıyar.
 
Otuz beş yıllık şehir maceramız bitmiş, organik hıyarın, domatesin peşine düşmüş, gelip köylü olmuştuk. Marketten alınan sebzenin, meyvenin ne tadı vardı, ne tuzu. Hıyardan pas tadı gelir, domatesi ancak ağaç testeresiyle kesebilirsin. Basmışlar gübreyi, hormonu, ilacı.. Artık sebzemi, meyvemi kendi ellerimle yetiştirecektim; üstelik de organik.
 
Hıyarla başladım işe. Önce ekeceğim toprağı belledim, havalandırdım. Hayvan gübresi karıştırdım. Hıyar çekirdeği aldım. “Bismillah” deyip hazırladığım alana diktim, can suyunu verdim. Sonra ki günlerde özenle suladım. Günler geçiyor ama bizim hıyar fideleri ortalıkta yok. Bende bir telaş, “bir bilene sorayım” dedim. Anlattım, “sen, çekirdekleri çok derine gömmüşsün, çürümüş” dedi. Sonra da “çekirdek ya da tohumlu bitkiler, en çok kendi büyüklüğünün iki katı derinliğe gömülür” diye bir de formül verdi.
 
Hadii, her şey sil baştan. Neyse ki bu defa başardım, hıyar fideleri topraktan başını çıkardı. Ben sevinçten havalara uçuyorum. Altmış adet çekirdek dikmişken, ancak otuz kadar fide yetişmişti. Çekirdeklerin bir kısmı boşmuş, bir kısmını karıncalar götürmüş, bir kısmını toprakta ki haşereler yemiş.
Gözüm gibi bakıyor, suyunu eksik etmiyorum. Derken, her sabah kalkıyorum fidelerin bir kaçı solmuş, kurumuş. Meğer danaburnu denen zalim bir böcek fideleri testere gibi kesermiş. Sulama esnasında bir düzine yakalayıp bahçeden uzaklaştırdım.
 
Kaldı yirmi kadar fide. Suladığım günün akşamında bir de baktım ki bazı fideler kökünden çıkartılmış, diplerinde ki çamur eşelenmiş. Meğerse kargaların yuva mevsimiymiş, gagalarıyla çamur taşıyıp yuvalarına harç yapıyorlarmış. Fideleri bu namussuzlar sökmüş.
 
Kaldı mı on beş kadar fide. Bir gün hava karardı, yağmur bulutları şimşeklendi. Harıltı, gürültü sonra da bardaktan boşanırcasına yağmur. Yetmedi arkasından fındık büyüklüğünde dolu. Günün sonunda benim hıyar fideleri harap. Yapraklar delik deşik.
 
Bu felaketten ancak beş kadar fide kurtulabilmişti. Beni bir korku aldı, ilk yılımda bir hıyar bile yetiştiremeyeceğim. El âleme maskara olacağız. Gözüm gibi bakıyor, her birini cennet meyvesiymiş gibi koruyorum. Fideler yaprak atıyor, serpilip gelişiyor. Derken bir sabah vardım ki üç kök hunharca çiğnenmiş. Sahipsiz köpekler koca bahçede yer yokmuş gibi, gitmiş hıyar fidelerinin içine. Koca patileriyle lap lap çiğneyip harap etmişler.
 
Biz otuz fideden kaldık iki kök fideye. Etraflarına tel çit çekip korumaya aldım. Çiçeklenen fidelerde minicik bir hıyar belirdi. Ben çocuğu olmuş taze bir baba gibi mutluyum. Nihayet o muhteşem gün gelip çattı. Yetişmiş bir hıyarı özenle kopardım, yıkayıp kahvaltı için sofraya indirdim. Hıyar bana, ben hıyara bakıyorum. Bunca emekten, çileden sonra elim varmıyor ki doğrayıp da yiyeyim. Sonunda iştahım galip geldi. Hıyarı bir güzel soydum, doğradım. İşte budur, meğerse hıyarın da bir kokusu varmış; nasıl da lezzetli. Vallahi bunca emeğe, çabaya değmişti.
 
Bizim organik hikayemiz burada bitti. Hikayenin mesajına gelince, sofranıza gelen her sebzenin, meyvenin, tahılın arka planında bilmediğimiz kocaman hikayeler var. Onu eken, yetiştiren, hasat eden ve sofranızda olmasını sağlayan çok büyük bir emek var. Bunun içindir ki, sofranıza gelen bu ürünleri kırk defa öpün, başınıza koyun; sonra yiyin. Bu ürün organik bir hıyar olsa bile..
 
Hasan Aksoy

Comments are closed.