Bizi daha çok parklarda, otobüs terminallerinde, tren garlarında, sahillerde yani kamusal alanlarda görürsünüz. Metal, plastik, beton olanlarımız da vardır, ama en çok ahşaptan yaparlar bizi. “Park kanepesi, sokak mobilyası” da derler, ancak çoğunlukla “bank” dersiniz bize. Oturak, yaslanmanız için arkalık ve kolluklardan ibaret basit bir eşyayız. Bazılarımız da arkalık, kolluk olmaz, sırt sırta da oturabilirsiniz. Kısacası, açık hava da oturmak için tasarlamışsınız bizi.
Ben bu şehrin en eski banklarından biriyim. Belki bazılarınızın yolu düşmüş, üzerime oturmuşluğunuz bile vardır. Biz banklar yoksul şehirliler için üretilmişiz. Bu güne kadar zengin gövdesi dinlenmedi üzerimde. Köylerde yokuz, onlar bize ihtiyaç duymaz; taş, toprak ne bulursa otururlar.
Bizi hafife alıp, öyle yorulunca gövdeyi dinlendireceğiniz sıradan bir oturak olarak da görmeyin. Sizler gibi nefes alır verir, üzülür, sevinir, gözyaşı dökeriz. Yani bizim de bir dünyamız var. Misal kendimizi sandalye, tabure gibi rakiplerimize göre aydın, ilerici sayarız. Çünkü ister yalnız başına, ister sevdiğinle, eşinle, dostunla, ya da hiç tanımadığın birileriyle yan yana oturabilir, can cana konuşabilirsiniz. Arkadaşlık, dostluk kurabilir, sosyalleşebilirsiniz. Sahibimiz yok, mülkiyetimiz kamuya, yani size ait. Oysa sandalye ya da tabure özeldir ve ancak bir kişi oturabilir. Bu sebeple bencil, tutucu ve ruhsuzdurlar.
Bugüne kadar çoook insan oturdu üzerime. Nice olaylara, kavuşmalara, sevişmelere, ayrılıklara, gözyaşına şahit oldum. Her insan bir hikâyeyle gelir, başka bir hikâyeyle gider.. Yalnız konuştuklarınıza değil, düşündüklerinize de şahitlik eder, sırdaşınız oluruz. Oturup dinlenen birinin o gün ne yaşadığını, kime kızdığını, neye üzüldüğünü şıp diye anlarız. Bir çiftin konuşmalarından ilişkinin yürüyüp yürümeyeceğini.. Bazen kendimizi kaptırır sizlerle birlikte üzülür, sevinir, içimizi döker, birini umutla bekler, denize bakar, martılara simit atarız. Sizler fark etmeseniz de, hayatlarınıza dokunur, bir parçanız oluruz. Kimi zaman yalnızlığın pençesinde ki insanlar gelir. Bekler ki yanına biri otursun, selam versin, sohbet etsin, dost olsun. Kimi zaman kalabalıklardan kaçıp yalnız kalmak isteyenler gelir, saatlerce oturur. Kimi zaman da aileler gelir, cıvıl cıvıl, hayatın rengi, neşesi çocuklarıyla..
Ayırt etmeksizin herkese hizmet veririz. Çocuklara, gençlere, sarhoşlara, evsiz-yurtsuza, kimsesize.. En çok da evde bunalan, kendini dışarı atan huysuz yaşlılara. Bazen bir köpek, ya da kedi kıvrılır uyur üzerimizde. Kimi zaman açık hava oteli hizmeti verdiğimizde olur evsiz, yurtsuzlara.. Yastıksız, yorgansız, gökyüzü manzaralı. Yokluğuna, yoksulluğuna derman olur, uykusunda ninniler söyler, dertlerini paylaşırız.
Oturmadan bizi silen, tozumuzu alan kibar, temiz insanlar da vardır, bizi hoyratça kullananda. Kimi üzerimizde poğaça, simidini yer, çerini çöpünü öylece bırakır gider. Bir başkası gelir kabahat bizdeymiş gibi sövüp, sayar, tekmeler. Bazı ergen sıpalar da arkalıkların tepesine oturur, ayaklarıyla bizi kirletir. Bize yazı tahtası muamelesi yapanlar da olur. Göğsümüze reklam deyi “ filan bank”, “feşmekân belediyesi “ diye yazarlar. Sevdalılar sivri uçlu cisimlerle derimizi çizerek yaptıkları kalbin içine aşkının ismini yazar. Bazıları da bir şeylere isyan eder, “kahrolsun” la başlayan sloganlar yazar. Bizi gözüne kestirip, bir gece yerimizden söküp evinin bahçesine götürenler de olmuştur.
Artık eskisi kadar göremezsiniz biz bankları. Çünkü kamusal alanlar da kalmadı gayrı, her şey gibi onlar da özelleşti. Göstermelik olarak birkaç tane bank koyuyorlar o kadar. Bizim size sunduğumuz oturmak, uzanmak, uyumak vb. bütün hizmetler bedavaydı. Oysa şimdi civardaki büfelerin, kafelerin para kazanması gerek. Sizlerin oralara gitmesi, sandalyelere, koltuklara oturmanız lazım. Oturur oturmaz “ ne alırsınız? “ diyen garsonların tepenizde bitmesi lazım. Bizim de modamız geçti gayrı. Yenik düştük zamana, bireyci sandalyenin, koltuğun çağıdır artık.
Sahi üzerine oturduğunuz, dinlendiğiniz, uyuduğunuz bir bankın hayatınızda ki yerini, onların neler yaşadığını hiç düşündünüz mü? Hangi ağaçlardan yapıldık, karda-kışta, yağmurda-çamurda ne yaşar, ne hissederiz? Yormayın kendinizi, ben söyleyeyim; işiniz bittiğinde sessizce kalkıp gidersiniz, kuru bir teşekkür ya da veda etmek bile aklınıza gelmez. Yine de bir düşünün, biz banklar gibi size hizmet eden nice eşya, araç-gereç var hayatınızda; her gün defalarca kullandığınız halde farkına bile varmadığınız.
Hani, yaşadığınız yerlerde kaldıysa park ya da sahil gibi kamusal alan, elbet düşer yolunuz. Oralar da çarparsa gözünüze ahşaptan bir bank, çekinmeden oturun üzerimize.. Eski bir dost sıcaklığında hasretle kucaklar, gönlünüzce misafir ederiz sizi..
Hasan Aksoy