Üç Kelime, Bir Cümle..

Share

“ Herkes Kaderini Yaşar.. “
Sosyal medya da herifin biri böyle yazmış. Bu deriiin, bu harikulade, bu olağanüstü mesaja; 1527 başparmak beğeni işareti, 1333 kırmızı kalp işareti, 1250 öpücük, 928 gülücük gönderilmiş, 1250 adet de yorum yazılmış. Allah’ın bildiği kuldan saklanmaz, bunu yazan hergeleyi fena kıskandım.. Kendime, “ ulan Hasan, sen de kendini yazar – çizer zannediyorsun. El oğlu bir kısa mesaj ile beğeni yağmuruna tutulmuş.. Kendinden utan.. “ dedim.

Günlerce çalışıp hazırladığım, sosyal medya da paylaştığım yazı çizilerime sağ olsun birkaç eş dost ayıp olmasın diye baş parmak atıyor, hepsi bu.. Ama el oğlu, el kızı öyle mi.. Kimi böyle bir cümle yazar, kimisi Allah vergisi güzelliğini sergiler, sonra beğeni, öpücük yağmuru. Hırsımdan çatlayacağım. Artık onur meselesi oldu, öyle bir yazı yazacağım ki, sosyal medya yıkılacak..

Aldım kağıt kalemi, başladım düşünmeye.. Ne yazsam, ne çizsem.. Bir türlü karar veremiyorum.. İlham gelir diye bekledim, kalktım odada dolaştım.. Yok olmuyor.. Bari müzik açayım, belki o zaman ilhamın gazına gelirim, diye düşündüm. Açtım, Serdar Hortaç söylüyor; “ Seni çöpe atacağım, poşete yazık “ bende ki şansa bak.. Gökten Hülya Havşar yağsa, bize Serdar Hortaç düşüyor.. Odanın dört duvarını çeviren kitaplarıma baktım, yok bugün onlardan da tık yok.. “ Bari bişeyler içeyim, belki o zaman ilham gelir” diye düşündüm. İçerken de Kahtalı Miçiyi açtım. Abim veriyor gazı, “ Rakıyı da şaraaba katalım viiiy, viy.. “ Yok, tek harf yazamadım.. Ne çare inat ettim, bu yazı yazılacak..

Ama gel gör ki beyaz kağıda tek çizik atamadık. Onun sıkıntısı, kadehleri yuvarladık onun ateşi boğulacak gibi oldum. Bari balkona çıkıp biraz hava alayım, dedim. Çıktım, başımı göğe kaldırdım, belki ilham ordadır diye. Kara bahtım kör talihim, gökte ay yok, yıldızlar firarda.. Bir ara “ İlhaaaam, ulan namussuz ilham.. Hangi cehennemdesin, gel de birkaç cümle yazayım “ diye avazım çıktığınca bağırmaya başladım. Bağırtıma karşı apartmanda ki komşu çıktı. Bana; “ Yahu Hasan Efendi bu ne hal, ayıptır, ayıp” dedi. Sinirlendim, “ ne var iki nara attıysak, biraz anlayış, ilham perisini çağırıyorum”, dedim. Komşum; “ Valla hangi periyi, hangi huriyi çağıracağını sen bilirsin ama bu kılıkta balkona çıkılmaz, yakıştıramadım size “, dedi. “ Ne varmış kılığımda “ deyip, şöyle kendime bir baktım, amanın, ben farkında olmadan soyunmuş, balkona resmen donla çıkmışım.. Kaçarcasına içeri süzüldüm.

Ah ulan o üç kelime, bir cümle mesaj yok mu, beni ne hallere soktu.. İnadım inat, ben öyle bir mesaj yazacağım ki.. Başladım evin içinde volta atmaya. Aklıma bir fikir geldi, kafayı yere koydum, ayakları kaldırıp hamuta dikildim. Belki ters durursam ilham gelir.. Bu halde bütün kan beynime süzüldü, yanaklar mos mor.. Yok, bu namusuz ilham bir türlü gelmez..

Derken telefon çaldı, bilenler bilir sıkıştığımda,
70 yıl önce ölen rahmetli dedem telefon eder. Dedem;
– Naber kanka, dedi.
– Noolsun dede, perişanım, deyip olanı biteni bir çırpıda anlattım.
– Ulan dingil, önce profil resminden başla.. Şu fırça bıyıkları kes. Öyle mahalle fotoğrafçısına poz veren köylü gibi fotoğraf çektirme. Şöyle denizle ufuk çizgisinin birleştiği bir manzara da, arkan dönük olarak bir foto çektir.. İçinde gizem, bilinmezlik, cazibe olan bir poz olsun.. Sık sık sosyal medyaya gir. Önüne çıkan ne varsa beğen.. Nasıl olsa hepsi aynı.. Beğen ki senide beğensinler.. Ne demiş atalarımız, “ eşek bile eşşeği ödünç kaşır “ unutma.. Sonra, nereye gittin, hangi cehennemde, ne zıkkım yedin, ne içtin paylaş.. O zaman gör beğeni yağmurunu..
– Yav dede, sen öleli 70 sene olmuş, bunları nerden biliyorsun, dedim.
– Ulan buranın da kendine göre bir yaşantısı, düzeni var. Bir Türk mucit Kefenbooks diye bir sosyal ağ icat etti. Onun sayesinde aramızda bir sosyal bağ oluştu. Vaktiyle dünya da ne yaşadıysak bu ortamda paylaşıyoruz. Ha unutmadan, mail adresimi vereyim, Dedem.Aksoy44@Mezar.Net, ara da yazışalım.. Baayyy..

Yok, rahmetli dedemin söylediklerinden de bir şey çıkaramadım. Ben affedersiniz neft yağı sürülmüş eşşek gibi evin içinde fır dönüyorum. Derken kapımı çalındı, bana mı öyle geldi, gidip açtım. Karşımda beyaz kıyafetli adamlar.. Biri “ Hasan Aksoy “ sen misin, dedi. “ Evet, nerden bildiniz “ dedim. Gülüştüler, biri “ Kapıyı Adem Baba kılığında açtığına göre “ dedi.. Ben “ O yo hayır, olamaz sakın “ türünden anlamsız sözler ederek şöyle göz ucuyla kendime bir baktım, amanın bu sefer üstümde geç donu, adem babanın yaprağı bile yok.. Kapıyı kapatamadan üzerime çullandılar. “ Nooluyo lan, imdaaat.. “ diye bağırdım. Ama nafile, beyaz bir kıyafet giydirip, sıkıca sardılar.. Bir sakinleştirici iğne yapıp, sebebini anlattılar. Meğer tüm bunlar olurken bizim perdeler de açıkmış, beni o halde anadan üryan çırpınır gören komşular polisi, onlar da ruh ve sinir hastanesini aramışlar. Beni resmen deli deyi sarıp, sarmalayıp götürdüler..

İki aydır buralardayım.. Söylediklerine göre sürekli “ Üç kelime bir cümle “ deyip duruyormuşum. Bana telefon, bilgisayar, sosyal medya her şey yasak. Bu yazıyı da gizlice başhekimin odasına girdim, onun bilgisayarından yazıyorum. Hadi eller tuşlara. Görelim bakalım;
Kaç başparmak: ??
Kaç kırmızı kalp :??
Kaç öpücük: ??
Kaç yorum :??

Hasan Aksoy 

Leave A Reply