Köyün öteki ucunda ki çeşmeden, omuzunda ki bir sopaya takılmış kovalarla su taşır, koca bakır bir kazanda ısıtırdı. Onca çamaşırı, bir leğende yeşil sabunla, elle çitileyerek yıkardı.
Meğerse anam bir çamaşır makinesi imiş..
Çerçiden aldığı bezle yorgan yüzler, artan bezle bize pantolon, gömlek yapardı. Söküğümüzü diker, yırtığımızı yamardı. Meğerse anam bir terzi imiş..
Köy kahvaltımızın en değerlisiydi kaymak.. Kalabalık çocuklar.. Şöyle yufka ekmeğini daldırdın mı kapanın elinde kalırdı.. Kimi az, kimi çok yemiş olurdu.. Anam tabağı önüne alır, kaymağı ekmeğe sürer herkese eşit olarak verirdi. Meğer anam adaletin ta kendisiymiş..
Dokuz az taşıdı, doğurdu, emzirdi, uykusuz kaldı.. Toprak öllüklere sardı, tahta beşiklerde salladı. Yemedi yedirdi, giymedi giydirdi.. Meğerse anam bir sabır taşı imiş..
Üç taşın üzerine oturtulan sacda ekmek, kalaylı tencere de, tava da yemekler yapardı.. Meğerse anam bir fırın imiş..
Akşamdan doldurduğu toprak küpün üzerini ıslak bir bezle sarar, dışarıya koyar, gecenin serinliğine teslim ederdi. Ertesi gün tarlada, sarı sıcak güneşin alnında soğuk su içelim diye.. Meğerse anam bir Buzdolabı imiş..
Yoktan var eder, tencere de pişirir, kapağında yedirirdi.. Meğerse anam bir aşçı imiş..
Kapının önünü, bahçeyi çalı süpürgesiyle, evi sarı el süpürgesiyle süpürür, bir sopanın ucuna bağladığı bezle tavanda ki örümcek ağlarını alırdı.. Meğerse anam bir elektrik süpürgesi imiş..
Kerpiçten yapılma köy evimizin dökülen sıvalarını tamir eder, bir teneke de sulandırdığı beyaz toprakla boyardı.. Meğer anam bir boyacı imiş..
Kaşığı tutmayı, elimizi yüzümüzü yıkamayı, oturup kalkmayı, sevgiyi, saygıyı öğretiyordu bize.. Meğer anam bir öğretmen imiş..
Kışın ısınmak için odun ve tezeğin yakıldığı teneke sobayı günde birkaç defa doldurur, külünü boşaltırdı.. Meğerse anam bir kalorifer imiş..
Akşam gaz lambasının ışığında bize yaşanmış hikayeler anlatır, ara da ağıtlar söylerdi.. Meğerse anam bir televizyon imiş..
Oynarken burktuğumuz ayağımızı sabunlu suyla ovar, arpa unundan yaptığı lapayı tülbendiyle sarardı.. Ateşlendiğimizde serin patates dilimlerini başımıza koyar, düştüğümüzde acıyan elimizi “ getir öpeyim de geçsin “ derdi. Meğerse anam bir doktor imiş..
Isıttığı suyu bir leğene boşaltır, kirli kapları tek tek yıkar, sonra da durulardı.. Meğer anam bir bulaşık makinesi imiş..
Evi sil süpür.. Yemek yap, bulaşık yıka.. Çocukların her türlü ihtiyacını karşıla.. Hayvanlarla ilgilen.. Kısıtlı bir gelirle evi çekip çevir.. Meğerse anam süper bir yönetici imiş..
Çocuklar arasında ki anlaşmazlıklarda, baba ile iletişim kurulmasında , aile de yaşanan sorunlarda ortalığı yatıştırır, barışı sağlardı.. Meğer anam arabulucu bir hakim imiş..
Evin önünde ki bahçeyi çapalar, yabani otları ayıklar, tohum eker, fide diker sebze yetiştirirdi.. Tavukları kuluçkaya koyar, çoğaltır.. İnekleri yemler, sağar, danalarını büyütür.. Peynir, tereyağı yapardı.. Meğerse anam çiftçi imiş..
Acıktık doyurdu.. Üşüdük ısıttı.. Ağladık yaşımızı sildi.. Yaşam da fırtınaya kapıldık, çaresiz kaldık, her durum da imdadımıza yetti.. Zor zamanda sıcacık kollarıyla sardı bizi.. Meğer anam güvenli bir limanmış..
Can verdi, süt verdi, emek verdi.. Yemedi yedirdi, giymedi giydirdi.. Fedakar, sabır küpü, şefkatli.. Hayatını çocuklarına adamış.. Son nefesini verirken bile feri sönmüş gözleriyle yavrusuna dokunmak ister.. Meğer analarımız bir melek imiş..
Hasan Aksoy