Belden Aşağı Köyü..

Share

Ölü gözü gibi solgun köy evlerinin ışıkları bir süredir geç saatlere kadar yanıyordu. Evler ziyaret ediliyor, komşular sıkça bir araya geliyor, bazı evler de hararetli konuşmalar, tartışmalar yaşanıyordu.

Gece yarısını çoktan geçmişti. Bir araç dolambaçlı toprak yolda gürültüyle ilerliyor, farlarından yayılan ışık gecenin karanlığını deliyordu. Araç Belden Aşağı köyünün girişine geldiğinde, birkaç köpek huysuzlanıp havladı. Araç çakır çukur yollardan geçti, sanki adresini önceden biliyormuşçasına kerpiçten yapılma, toprak damlı bir evin önünde durdu. Bu askeri bir araçtı. On kadar er, aracın bezle kapalı kasasından çevik bir şekilde atladı, evin etrafına dağılıp, silahlarını çapraz tutarak esas duruşa geçtiler. Ön tarafta ise sürücü askerin koşturup açtığı kapıdan komutan indi.

Arkasında iki erle birlikte eve doğru ilerleyen komutan, el fenerini yaktı. Ahşap dış kapının üzerinde ki kulpu bastırdı, kapı gıcırdayarak açıldı. Bir kedi ok gibi fırlayıp dışarı kaçıştı.
Sağda ki odadan boğuk bir öksürük sesi geldi. Feneri o tarafa çeviren komutan, kapıyı iterek içeri girdi.
Teneke sobanın yakınına serilmiş yer yatağında bir çift uyuyordu. Bunca gürültüye rağmen uyanmamışlardı. Komutan uyansınlar diye kapıyı tıklattı, öksürdü ama nafile. Yatağa yaklaştı, ışığı yaklaştırdı, seslendi ama uyanacak gibi değillerdi. Sonunda istemeyerek de olsa adamı şöyle bir sarstı. Adam uyandı, yatağın içinde doğruldu, şaşkın etrafındakilere bakınıyor, ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Komutan;
– Hadi uyanın, ilçe jandarmadan geliyoruz, hakkınızda şikâyet var, dedi.
Kadın da uyanmış, yatağın içinde oturarak adama sokulmuştu. Komutan feneri odanın içinde gezdirdi, kerpiç duvarda bir çiviye asılmış gaz lambasını gördü. Erin birine uzattığı kibritle yakmasını işaret etti. Gaz lambası isli camından yayılan kirli sarı ışığıyla içeriyi aydınlatmaya çalışıyordu.

Adam kendine gelmiş, başucunda ki tabakaya uzanmış, titreyen parmaklarının arasında sigara sarmaya çalışıyordu. Kadın başına sardığı yazmanın ucuyla yüzünü saklamaya çalışıyordu.
Komutan gördüğü manzaranın şaşkınlığı içindeydi. Yatakta ki erkek ve kadın altmış – yetmiş yaşlarında vardı. Karşılarına geçip, duvar dibinde ki minderlerden birine oturdu.
– Kusura bakmayın, hakkınızda şikayet var. Görevimiz, mecburen geldik, dedi.
Adam,
– Komutan oğlum, hele de bakalım, suçumuz neymiş, ne şikayetiymiş?
– Orası gizli, şimdi bazı sorularım olacak. Onlara cevap verin, yanında ki kadın senin neyin oluyor?
Adam bu soruyu duyunca sigarasına uzandı, derin bir nefes çekti, sanki zaman kazanmaya çalışıyordu.
– Bu kadın benim misafirim, dedi. Komutan gülümsedi,
– Yahu amca bu nasıl misafir, sen misafiri koynuna mı aldın?
Adam, tabakayı komutana uzattı,
– Kaçak tütün, ister misin, dedi. Komutan sağol dercesine elini salladı.
– Komutan oğlum, bu kadın misafirim. Malum hava soğuk, üşüdüm deyince, yanıma gel, birbirimizi ısıtırız, dedim.
– Amca, karşında devlet var. Şu saat bizimle dalga geçme, hakkınızda şikayet var.
– A oğlum, şikayet olsa nolur, yaşım yetmiş işim bitmiş.. Benden bu hanıma ne kötülük gelir ki. Üstelik kendi rızasıyla, ısınsın diye yatağıma girdi.
– Nasıl yani, şimdi bu kadın senin eşin değil mi?
– Hayır, ben dulum.
– Peki teyze, sen ne diyorsun bu işe, bu adam senin neyin, niye aynı yataktasınız?
– Söyledi ya oğlum, ben bu adamın misafiriyim. Üşüdüm, kemiklerim ısınsın deyi yatağına girdim.
– Yahu yaşını başını almış insanlarsınız, hiç mi sıkılmıyorsunuz. Sizin aslında karı koca olduğunuz, aynı evde yaşadığınız, gece gündüz hep birlikte olduğunuz yönünde şikayet var. Doğruyu söyleyin, siz karı koca mısınız?
Her ikisi de ağız birliği etmişçesine “ yok, değiliz. ikimiz de duluz. “ diyorlardı.
Komutan bir askerin deminden beri yazdığı tutanağı aldı, göz gezdirdi. Ad soyadlarını sordu, er tutanağın altına yazdı; kadın Şerfunde Dilbaz, erkek Şerafettin Bülbüllü. İkisinin de parmaklarını önce mürekkep kutusuna, sonra da tutanağın altına bastırdı, komutan da imzaladı. Komutan;
– Derdinizi mahkeme de anlatırsınız, deyip askerlerle birlikte çıktı.
Ertesi gün köy adeta çalkalandı. Şerfunde ile Şerafettin’i jandarmalar basmıştı. Hem de aynı yatakta..
Doğrusu, jandarmanın bu baskınına bir anlam veremiyorlardı. Çünkü onlar karı koca idiler. Yoksa devlet baba “ karı kocalar artık ayrı yatacak “ deyi bir yasa çıkarmış da haberleri mi olmamıştı. İşin aslı sonradan anlaşıldı. Meğer Şerfunde, ölmüş babasının emekli maaşını alabilmek için kocası Şerafettin’den resmi olarak boşanmış. Boşanmışlar ama gerçekte ayrılmamışlar. Köyde hiç kimsenin de bundan haberi yoktu. Ta ki oğulları Kör Mıstafa muhtar adayı olana kadar.

Kör Mıstafa muhtar adayı olunca, rakibi Sidikli Nuri onun bir açığını bulmak için her yolu denemiş, araştırmış ve ana babasının boşanmış gibi yaparak devletten maaş aldığını öğrenmişti. Kör Mıstafa’da boş durmamış, Sidikli Nuri’ye ait olduğunu iddia ettiği apış arası ıslak çizgili bir pijamayı sopanın ucuna takarak eşeksırtında bütün köyü dolaşmış, onun hala altına kaçırdığını söyleyerek, “ şeyine söz geçiremeyen, köyü mü yönetecek, a komşular “ diyerekten rakibini kötülemişti.

İşte her seçim bunun benzeri şeyler yaşanıyordu. Birden fazla aday çıkıyor, köylü karpuz gibi ikiye bölünüyordu. Eski harmanlar yeniden savruluyor, karalamalar, iftiralar hatta kafa göz kavgalar oluyordu. Seçimden sonra seçilen muhtar ve rakibi barışıyor, can ciğer, bal kaymak oluyorlar, ama köylüler aylarca, yıllarca birbirleriyle konuşmuyor, selam sabah etmiyorlardı.

Ha, siz Şerfunde ile Şerafettin’e ne oldu, diye merak ettiniz. Aylar sonra postacı resmi bir zarf getirdi. Şerafettin içindekini okusun diye üçüncü sınıfa giden torunu Cemşir’e verdi. O da bir taşın üzerine çıkarak, kulakları zor işiten dedesi ve ninesi duyabilsin diye yüksek sesle okudu;
“Şikayet üzerine, filan tarihte, Belden Aşağı köyüne yapılan baskında, altmış beş yaşlarında ki Şerfunde ve Şerafettin adlı şahıslar her ne kadar aynı yatakta basılmış olsalar da, yaşları gereği suç işlemelerine imkan ve ihtimal olmadığı, aslında ayrı odalarda kaldıkları, havanın soğuk olması sebebiyle ısınmak amacıyla aynı yatağa girdikleri, yıllar önce resmi olarak ayrılmış olmaları da dikkate alınarak dava açılmasına gerek olmadığı .. Bu sebeple şikayetin reddine..“ diye devam ediyordu. Kısacası ucuz kurtulmuşlardı.

Ama yine de olan olmuş, Şerfunde ile Şerafettin soğuktan donsalar da, korkularından bir daha aynı yatağa girmemişlerdi.

Hasan Aksoy

A komşular, bu öyküde yaşananlar size bir şeyler çağrıştırdı mı.. Neyse, şükürler olsun ki, böyle bir ülke de filan yaşamıyoruz, böyle liderlerimiz, adaylarımız, tek taraflı medyamız, belden aşağı vurmaların filan olduğu seçimler yaşamıyoruz.. 

Leave A Reply