Vesikalık Fotoğraf..

Share

– İş için mi, dedi.
– Yok, işi kim kaybetti ki biz bulalım, kimlik değişimi için, dedim.
– O zaman gömlek kravat gerek. Böyle bisiklet yaka olmaz, dedi.
– Gidip değiştireyim, dedim.
– Bu durumlar için yedek kıyafet bulunduruyoruz, deyip askıdaki gömlek ve kravatı gösterdi.
Gömleği giydim, bana iki beden büyük, içinde kayboldum. Öncesinde defalarca giyilmiş olacak ki yakası kallavi kirdi. Kravat dersen rengi solmuş, üzerinde lekeler.. Mecburen bağladım, ama yakası öyle geniş ki ağzı büzülmüş çuval gibi durdu. Ben de tilkinin boğazladığı hindiye dönmüştüm. Aynanın önünde dişlerinin arası kıl, tüy, kepek dolu taraklar vardı. Saçımın döküldüğüne sevineceğim aklıma gelmezdi. İyi ki bu tarakları kullanmak zorunda kalmadım, diye sevindim. Fotoğrafçı altmış yaşlarında, top sakallı, at kuyruklu biriydi. Boynuna astığı fotoğraf makinası onun bir parçası gibi duruyordu. Beni bir tabureye oturttu. Stüdyonun ışıklarını yaktı. Işık öyle yoğundu ki, gözlerim kamaştı. Sonra da;
– Hafif sola dön.. Başını biraz kaldır.. Omuzları dik tutuyoruz..
Herif acemi erlere emir veren onbaşı gibi.. Bende tıpış tıpış yerine getiriyorum.
– Pozisyon tamam, bozmayalım, dedi.
– Eh artık çekseniz, dedim.
– Ohhoo, dedi. Senle işimiz var. Daha yeni başladık. Şimdi yüz ifadenize geçelim.
– Yahu ifadem de ne var, çekin gitsin, dedim.
– Ne mi var, suratın evine haciz gelmiş küçük esnaf gibi. Bu şekilde çekemem. Öyle şip şak yok. Hadi, gülümsüyoruz, dedi.
Dört tarafımda ışıklar, kirli gömlek, kravat.. Karşımda mesleğine aşık psikopat bir fotoğrafçı. Sıkıntıdan ensemden sırtıma, oradan kuyruk sokumuma yürüyen terden bir ırmak. Gel de bu ortamda gülümse.. Dudaklarımı gerdim, dişlerimi ortaya çıkardım. Oflayıp pufladı, çat diye ışıkları kapattı;
– Olmaz efendim, olmaz.. Siz gülümsemiyor, bas bayağı sırıtıyorsunuz.. Ben böyle bir suratı tarihe kaydetmem, dedi.
– Yahu, ne tarihi, ne kaydı.. Ast astarı bir fotoğraf.. Çekin de gideyim.
– Ne günlere kaldık.. E tabi elinizde cep telefonu yerken, içerken, affedersiniz sı.. neyse, acayip fotolar çekip sosyal ortamlarda paylaşıyorsunuz.. Tam bir rezalet.. Fotoğrafçılık ayağa düştü.. Eskiden böyle miydi, nerde o naif aile fotoğrafları, muhteşem düğün fotoğrafları.. Şimdi herkes kendi işini kendi görüyor. Ayda yılda bir vesikalık gerekince bizi hatırlıyorsunuz.
Herif kürsüde coşmuş politikacı gibi, verip veriştiriyor ben de kuzu gibi dinliyorum. Muhabbet olsun diye;
– Beyefendi, insanda gülümseyecek hal mi bıraktılar, dedim.
– Önemli olan zor durumlarda gülümseyebilmektir, deyip sosyal mesajı yapıştırdı.
Yok, baktım adam yumuşamayacak, “ tekrar deneyelim “ dedim. Ağzımı kulaklarıma kadar yaydım, 32 dişimi ortaya çıkardım. Ofladı, pufladı;
– Yahu dedi, pişmiş kelle gibi sırıtıyorsun, gülümseyin kardeşim. Sevgilinize kavuşmuş gibi, piyangodan ikramiye kazanmış gibi, tutuğunuz takım galip gelmiş gibi..
Yok, ne yaptıysam kendimi çakma Ara Güler’e beğendiremedim. Gömlekten de huylandım ya, beni bir kaşıntı tuttu ki sormayın. Allah bir hapşırmayı, birde kaşınmayı zorda ki kullarına musallat etmesin. Yerimde duramıyor, herif başını çevirdikçe hart hart kaşınıyorum. Bu seferde duruşu bozduk diye fırça yiyorum. Artık canıma tak etmişti, ben müşteriydim canım, kim oluyordu bu adam;
– Yahu dedim, gülmemden size ne, ister gülerim, ister somurturum, çekin şu fotoğrafı.
– Ne demek, ben 30 yıllık fotoğrafçıyım. Bana işimi mi öğreteceksin. Her fotoğraf tarihe düşülen bir kanıttır, imzadır. Çocukları, torunları, onların çocuklarını düşün.. Seni nasıl hatırlasınlar isterdin?. Gülümseyen bir melek gibi mi, yoksa asık suratlı lanet herifin teki olarak mı?.
– Kardeşim, ben politikacı ya da artist değilim, halimden memnunum, çek şunu..
– Yok yaa, hadi seni geçtik, her fotoğrafın önünde arkasında stüdyomun amblemi var, imzam var, ben Foto Kenan “ somurtan fotoğraf çekmiş “ dedirtmem.
Baktım olmayacak, “ vaz geçtim, çektirmiyorum “ dedim. Kirli kıyafetlerden kurtuldum, kendimi dışarı attım. Ama ne çare, cadde üzerinde ki diğer üç fotoğrafçıda da benzer şeyleri yaşadım. Gün akşam olmuş ama ben istedikleri gibi gülümseyememiş, vesikalık fotoğrafı çektirememiştim.

Eve dönerken, paçasını kısaltsın diye terziye bıraktığım pantolonu alayım dedim. Sağ olsun yapmış. “ Borcumuz “ dedim. “ Yüz lira “, dedi. “ Aman nasıl olur, pantolonun kendisi iki yüz lira, paça kısaltmak yüz olur mu..” diye çıkıştım. “ Olur olur.. İşine gelirse”, dedi. Mecburen ödeyip aldım. Eve geldim, hanım “ Hayrola ne bu halin, saç baş.. Hem dişlerin niye öyle dışarıda, niye sırıtıyorsun “ dedi. Akşama kadar gülümseme provası yaptık ya, demek ifade yüzümde donup kalmıştı.

Sahi, biz gülmeyi mi unuttuk, yoksa eskiden kral iken şimdilerde tarihe karışmakta olan meslek mensuplarının gazabına mı uğradık, ne dersiniz?..

Hasan Aksoy

Leave A Reply