Toprak Ana..

Share

Apartman dairesinin kafes kadarcık balkonunda oturuyordum.
Birkaç bina ötede boş bir arsa..
Arsa da kocaman bir ceviz, birkaç vişne ağacı..
Çocukların tek oyun alanı..
Burada topun peşinde koşar, sürekli birbirlerine bağırırlar.
Derken, devasa bir kamyon geldi, arsanın önünde durdu.
Canavar ağızlı bir kepçeyi araçtan indirdiler.
Adamlardan biri “ ula gidin başka yerde oynayın “ dedi.
Şaşırdı çocuklar, yüzleri asıldı, söylenerek kenara çekildiler.
Kepçe dev cüssesiyle arsaya girdi, önce ceviz ağacına saldırdı.
Kırılan dallar yere savruldu. Sonra gövdesine hücum etti.
Dev iş makinesi avına saldıran yırtıcı hayvan gibiydi.
Cevizi çekti, itti, vurdu.. Sarsılan ağaç direndi..
Daha fazla dayanamayıp çatırdayarak yere yapıştı.
Koparılmış kökler şaşkın ve acı içindeydiler..
Dev makine yere serdiği rakibinin dallarını,
Can çekişen gövdesini tuttuğu gibi kamyona yükledi.
Sonra kocaman ağzını toprağa gömdü;
Yeni bir binanın temeli kazılacak,
Onlarca çocuğun anıları betonlanacaktı..
Daha fazla dayanamadım bu görüntüye, içeri kaçtım..
**
Duyarlılıkları farklıdır insanların, değerleri, değer verdikleri..
İşte toprak deyince, ağaç deyince akan sular durur bizim oralarda..

Çünkü, zemini toprak, duvarı kerpiç, damı toprak bir köy evinde dünyaya gelmişiz biz..
Çünkü, türlü marka bebe bezleri yokmuş, öllük denilen toprağa sararmış bizi analarımız..
Çünkü, çeşit çeşit oyuncağımız yoktu. Taştan, topraktan kendimiz icat ediyorduk..
Çünkü, buğdayımızı, sebzemizi, meyvemizi, yani rızkımızı toprak veriyordu bize..
Çünkü, vitaminsiz kaldığımızda imdada yetiyor, avuç avuç toprak yiyorduk..
Çünkü, ağaların, beylerin binlerce dönüm arazileri vardı.
Oysa biz yoksullar, bir karış toprağın hayaliyle yaşıyorduk.
Çünkü, toprak, yaşam kaynağımız suyu karnında tutuyor, çeşmeler kanalıyla sunuyordu bize.
Çünkü, düşüp bir yerimizi yaralasak, hammaddesi topraktan çamur sürüyorduk merhem deyi..
Çünkü, yalnızca bize değil, hayvan, bitki tüm canlılara kucak açıyordu. Onun için “Toprak Ana”
diyorduk ona..
Çünkü, işlediğinde, ekip biçtiğinde, emeğinin karşılığını mahsul olarak veriyordu. Nankör değildi toprak.
Çünkü, topraktan gelmiştik, toprakta yaşıyor, toprağa gidecektik..
Yani, kara toprak “sadık yârimizdi” bizim.
**
Ne zaman bir parça toprak görsem
Şehir denen kahrolası bu beton bataklığında,
Alıp onu yerden, öpüp başıma koymak isterim;
Köylü bir ananın sacda pişirdiği ekmek misali..

Hasan Aksoy
( Fotoğraf: Gül Ertunan Karaaslan )

Leave A Reply