Okulda öğlen arasıydı. Öğretmenler odasında, ahşap masanın etrafında kümelenen öğretmenler vakit öldürüyorlardı. Eskiden teneffüs aralarında bakanlığın izin verdiği gazete, kitap filan okunurdu. Şimdilerde hepsinin elinde bir cep telefonu, kimi haberlere bakıyor, kimi oyun oynuyor, kimi de gelen mesajlarına bakıyordu. Edebiyat öğretmeni Şehmuz;
“ Hocam duydunuz mu, internette e- devlet üzerinden soy ağacımızı görebiliyoruz “ diye ortalığa bir konu attı. Kimya öğretmeni Şevket;
“ Duymayan mı kaldı hocam, herkes hücum edince sistem çökmüş. Meğer millet ne kadar meraklıymış soyunu sopunu öğrenmeye “ dedi.
Tarih Öğretmeni Mustafa soy ağacıyla ilgili geçmiş bir anısını anlatmaya başladı.
“ Yıllar önce bir ilçede görev yapıyordum. Öğrencilerimden biri dedesinin soy ağacı çizelgesi tutuğunu söyledi. Merak bu ya, haber edip görmeye gittim. Amca 90 yaşında, cin gibi bir herif. Ahşap oyma bir sandıktan bir tomar kağıt çıkardı. Yere serdi, pazılın parçaları gibi birleştirdi. ” İşte bizim soy ağacımız “ dedi. Eğri büğrü kutucuklar, kargacık burgacık yazılmış isimler. Şemaya dikkatle baktım, hep erkek isimleri yazılmıştı. Nedenini sordum, “ biz soyumuzun yalnızca erkek tarafını kayıt ederiz “ dedi. Kızlar soy ağacının bir meyvesi sayılmamış ve bu kutsal (! ) çizelge de kendilerine yer bulamamışlardı.”
Şehmuz öğretmen;
“ Mustafa hocam, neyse ki bu yeni sistemde devlet kızları da soy ağacına dahil etmiş, dedi. Ancak güncel olmayan bilgiler de var. Misal benim babamın annesinin dedesi sağ gözüküyor. İnşallah ben de bu şanslı atam kadar uzun yaşarım..“ Diğerler öğretmenler gülüştüler.
Felsefe Öğretmeni Nazım;
“ Bana sorarsanız bizim millet atasını filan öğrenmek için değil, acep onlardan kıyı da köşe de arsa vb. bir miras kalmış mıdır dürtüsüyle araştırıyordur ” dedi.
Kimya öğretmeni Ergün;
“ Sahi, soyumuzun nerden geldiğini öğreneceğiz de ne olacak. Kökümüz köylü, anam babam işçi, ben garip bir memur. Yani soyumda bir patron, bir ensesi kalın çıkmaz. Sahi, bir düşünsenize, büyük büyük dedemiz ya da ninemiz çat kapı çıkıp gelse ne hissederdik kim bilir “
Fizik öğretmeni Necdet;
“ Valla hocam sizleri bilmem ama bizim hanım “ana baban yetmedi, bir de başımıza büyük deden mi çıktı” diyerekten kriz geçirir, beni de kesin boşar. Soy sop demişken çocuğu olanlara benden on puanlık bir soru. Bayram, yılbaşı gibi özel günlerde siz söylemeden dedesini, dayısını, teyzesini vs. akrabaları arayan çocuğu olan var mı? “
Sorunun üzerine uzun bir sessizlik oldu. Belli ki öğretmenler hazırlıksız yakalandıkları bu soru karşısında çocuklarını korumak içgüdüsüyle susuyorlar, ilk cevabı bir başkası versin istiyorlardı. Nihayet Biyoloji öğretmeni Şule “ Valla hocam bizim çocuklara zorla aratıyoruz “ dedi. Tabi sonra da diğerleri döküldüler. Hemen hepsi bu konuda dertliydi. Çocuklar ebeveynlerini arayıp sormadıkları gibi onların aramalarını da duymazdan, görmezden geliyorlar “ telefon sessizde kalmış, şarjım bitmişti, kontörüm yoktu vb. “ türünden bahaneler uyduruyorlarmış da, daha neler neler..
Emekliliği için gün sayan Coğrafya öğretmeni Maksut araya girdi;
“ Çok kıymetli öğretmenler, her şey o kadar hızlı değişiyor ki, yetişene aşk olsun, insanın başı dönüyor. Değişim kaçınılmaz ama bu daha iyiye, daha güzele doğru olmalıydı. Maalesef gerçek böyle değil. Soy sop, akrabalık dediniz de görünen o ki akrabalık ilişkilerini sürdürmeye çalışan son nesil biz olacağız gibi. Sonrası gün gibi ortada.. “ Ders zili çalmıştı, telefonlarını sessize alıp sınıflara yollandılar.
Hasan Aksoy